Yaz mevsimi demek en çok kiraz demek benim için, kıpkırmızı, insanın yedikçe yiyesinin geldiği ama en çok da garip bir mutluluk demek. Duyguların ve bazı kişisel özelliklerin nesilden nesile geçtiğini okuduğum son kitaplardan öğrendiğim için, oğlum Can’ın da iştahla kiraz yemesini gülümseyerek karşılıyorum😊
Dün dayımın rahmetli dedemin tarlasından getirdiği bir kova kiraz beni yıllar öncesine götürdü. Mekanı cennet olsun ananemin ve dedemin; torunları Can ile karşılaşamadılar ama eminim onu da en az beni sevdikleri kadar çok severlerdi. Tüm tarlalarına çok iyi bakardı dedem, bir çöp, yabani ot bulmak zordu tarlalarında. Kolay mı 6 çocuğu, 10 nüfuslu bir aileyi, o zamanın yokluk koşullarında geçindirmeye çalışmak. Beni de, en büyük torunu olduğumdandır belki, ara ara tarlaya götürürdü traktörle ve sohbetler ederdik, yaşım en fazla 8–9 civarıydı. Pancar tarlasını borularla sulamayı da anlatırdı; ay çekirdeklerinin nasıl toplandığını da… Tüm bunları anlatırken dünyanın en önemli işini anlatırcasına, heyecanla anlatırdı ve şu sözleri mutlaka yinelerdi: “Ne iş olursa olsun, yamuk yapma kızım, çok çalış ve düzgün olsun”. Belki de bu yüzden, ne iş olursa olsun, hep elimden gelenin fazlasını yaptım hayatta, hala da devam ediyorum. Aklımdaki tüm seçenekleri denerim, yoksa aklımdan sürekli “şunu niye denemedin” soruları geçer bilirim.
Çok yokluk çektiği için, her işini kendi yapardı ve hepimizin de yapmasını isterdi dedem, hiç unutmadığım sözlerinden biri de, “her işi bil, ama herkesin yanında söyleme😊”. Bu yüzdendir ki, ben de her işi çok küçük yaşlarda, annemin teşviki ile öğrendim. Bugün annem reçel yaparken, bir gün reçel de yaparım belki diye, nasıl yaptığını gözlemledim😊 Her işi yapabilmek en çok da korona döneminde işimize yaradı ailecek, evin içinde, her ihtiyacımızı kendimiz üstelik de çoğu zaman keyif alarak çözdük….Bir zulüm olmadı ev işleri, yemek yapmak… Hepsi planlandı, hepsi zamanında ve aynen dedemin hep söylediği gibi düzgün yapıldı…
Korona hala devam ediyor ve tüm dünya gibi tetikteyiz maalesef ama yine yaz geldi ve yine kiraz çıktı raflara…Bir kâse kiraz yediğimde, hemen bahçemizdeki kiraz ağacımda, keyifle kitap okuduğum günlere giderim. Bahçeli bir evde, çeşit çeşit meyve ağaçları arasında, 3 kardeş olarak büyümek ne büyük şansmış… O zamanlar mutluyduk elbet ama şansımızın farkında değildik. Bahçemizde 3 kiraz ağacı vardı ve herkes kendi ağacından kiraz yerdi 😊 Nasıl bir lüksmüş. Hele ki kitap alıp, dalların arasında, hem de kiraz yiyerek kitap okumak…Şimdi oğluma anlatsam hayal etmeye çalışır. Gerçi tüm ağaçları ona anlatmaya çalışıyorum, büyüdüğünde çileğin ağaçta yetiştiğini düşünmesin bazı arkadaşlarım gibi…
Annemin Can yayın evinden kocaman bir çanta ile eve gelişi ve çantadan Can yayınlarına ait 35–40 kitabın çıkmasındaki sevinç ise inanılmazdı. Bambaşka bir dünyanın kapıları açılmıştı; Pippi Uzun Bacaklı Kız Serisi, Aç Gözlü Turna Balığı, Küçük İzo Mizo… Benim için yepyeni bir keyif başlamıştı; kiraz ağacımda, yeni kitaplarımla, yepyeni dünyalara adım atmak.. Belki de o yüzden kardeşlerim ve ben kitap okumayı hep çok sevdik; şimdi de oğlum Can, okumaya başlama sonrası, 6 aydır okuyor. Hele, bazen odasına gidip, en sevdiği karakter Kral Şakir dergisini okuyor.. Kapı aralığından o görmeden bakıyorum, acaba diyorum, hangi dünyalarda acaba şimdi?…Öncesinde biz ona okuyorduk; şimdi hem okuyoruz hem de kendisi okuyor… Merak ediyor, soruyor, okuyor… Belki kiraz ağacında otururken okuyamayacak ama hem kiraz hem de kitaplar oğlum Can için çok önemli, aynı annesi gibi…
Comments