top of page

Dikkat!Doğum Günüm Yaklaşıyor...

Can, 7 yaş doğum günü yaklaştığı için çok mutluydu. Aylardır bekliyordu bugünü. Keşke her gün doğum günü olsaydı. Bunun olmayacağını annesi açıklamıştı: “İnsanın doğduğu gün çok önemlidir Can, ne güzel bir gündür o. İnsan sadece bir gün doğar ve mutlaka kutlanmaya değerdir” diye uzun uzun anlatmıştı.

Can’ın en sevdiği zamanlardan biri, annesiyle uyku öncesi yaptığı sohbetlerdi. Can’ın yatağında, saatlerce sohbet ederlerdi. Tabii dişlerini fırçalamayı asla unutmazdı uykudan öncesi. Hatta, artık, diş ipi kullanmaya başlamıştı. Annesi yardım ediyordu. Düzenli olarak diş doktoruna götürüyordu annesi Can’ı. Önceleri biraz çekinmişti dişçi koltuğundan ama sonra doktor teyze, o kadar komik hale getirmişti ki, hele bay fırça dişini gıdıkladığında çok komik oluyordu. Üstelik cesaret sertifikası vermişti ona Seda teyzesi son gittiklerinde. Çünkü, çok cesur durmuştu minik dolgusu yapılırken ve artık diş ipi kullanacak kadar büyüdün sen Can demişti. Can, diş ipini tam yapamıyordu ama annesi yardım ediyordu. Üstelik tadı da çok güzeldi, ağzını ferahlatıyordu.

Bu gecenin konusu yaklaşan doğum günüydü. Annesiyle her sene bir tema seçiyorlardı; pastası, minik hediyeleri oluyordu. Henüz tema konusunda karar vermemişti Can. Brawl Star mı, yoksa başka bir karakter mi olacaktı. 6 yaş pastası Brawl Star karakterliydi. Çok seviyordu bu karakterleri ama henüz kararını verememişti. Acele etmesine gerek yoktu. Çünkü, daha koskoca 2 ay vardı önlerinde. Diğer konu da partiye gelecek arkadaşlarına karar vermesiydi. Annesi hep şöyle derdi: “Bugün senin için özel bir gün, kimleri istersen çağırabilirsin”. Artık yazı yazmayı da bildiğine göre, listesini kendi yapmaya başlamıştı.

Bir konuda karar verememişti: oyun abisi istiyor muydu emin değildi. Çünkü, artık 7 olunca çok mu büyümüştü? Annesine sordu yine, oyun abisi istemiyorum galiba dedi. Annesi her zamanki gibi gülümseyerek “elbette Can, sen nasıl istersen”. Demişti. Ancak, büyümen oyun abisi çağırmamız için bir engel değil. Oyun abisi sizi eğlendiriyorsa yine çağırabiliriz. En son şapkadan tavşan çıkaran bir abi vardı, sen ve tüm arkadaşlarınız çok eğlenmiştiniz, hatırladın mı?” demişti. Can da, bu konuyu düşüneceğini söyledi annesine, çok hoşun gidiyordu annesinin onun seçimlerini yapmasına izin vermesi ve şimdi kitap zamanıydı.

Her gece ya kendisi okur ya da anne veya babasına bir kitap okuturdu mutlaka Can, hatta bazen abartıp 5 kitap okumalarını isterdi. Odasında mink bir kütüphanesi ve harika kitapları vardı. Bugün ise “Bay Hayalperest”i seçmişti; annesi çok yakında ona sürpriz yapmıştı. Serinin eksik kitaplarını da almıştı: Bay Uzun, Bay Hayalperest ve Bay Tembel. Tam 24 kitap vardı Bay/Bayan serisinde ve elbette en sevdiği “Bay Doğumgünü”ydü. Galiba annesine 100 kere okutmuş olabilirdi, belki de 1.000 kere. Şimdi Bay Hayalperest zamanıydı. Annesi sordu Can’a, “hayallerimizden konuşalım mı?”. Can düşündü biraz, ne çok hayali vardı, hangisinden bahsetseydi. Annesi “istersen sen düşün, ben bahsedeyim benimkilerden” dedi. Can çok sevindi, annesinin hayallerini öğreneceği için ve annesi devam etti “Sana o kadar güzel çocuk kitapları okudum ki, ben de çocuklar için eğlenceli kitaplar yazmak istiyorum, bana yardımcı olur musun?” . Can çok mutlu olmuştu, şimdi annesi yazar mı olacaktı; o da yazar yardımcısı. Hemen ekledi Can, “ben de uzaya gitmek istiyorum anne, hem de Mars’a”. Annesi devam etti “neden olmasın Can, çok istersek, çok çalışırsak, hayallerimize ulaşırız”. Can sevmişti bu hayalleri konuşmayı. Annesi komik kadındı, hep sorardı “nasıl hissettiğini”, “hayallerini”… Acaba ona da annesi hep sormuş muydu küçükken? Bazen çok soruyordu, bu da Can’ı rahatsız ediyordu. Özellikle, Can birşeye kızdığında duygularını soruyordu ve Can bahsetmeyi sevmiyordu. Ancak, annesi ısrar etmiyordu, “bahsetmek istemiyorsan sorun değil Can, konuşmak istersen sonra konuşuruz” derdi hep. Ve annesi Bay Hayalperest’i okumaya başladı, sonlarına doğru Can uykuya dalmıştı bile. Annesi bal yanaklarına bir öpücük kondurup; üzerini örttü ve kulağına “rüyanda hayallerini gör tatlı Can” diye fısıldadı.

Can, her zamanki gibi, saat 7 olmadan uyanmıştı; üstelik gözlerini fal taşı gibi açarak ve ardından “anne ben uykumu aldım” diye bağırmıştı. Can geç kalkmayı hiç sevmezdi; erken yatan erken kalkan çocuklardandı. O yüzden sabahları çok enerjik olurdu. Hemen annesi geldi yanına ve “günaydın tatlı Can’ım diye öptü Can’ı”. Can ‘ın en sevdiği zamanlardandı bu sabah öpüşmeleri; annesi “ne harika bir gün Can, hazır mısın?” diye sorar ve hemen öperdi Can’ı. Can kocaman bir sesle “anne, doğum günü temamı seçtim, Mars” dedi bir anda. Annesi “harika haber Can, birlikte araştırırız bakalım Mars temalı partileri” dedi. Can çok sevinmişti buna, annesi ve babası google’da araştırmayı iyi biliyordu, bir gün kendisi de öğrenecekti. Gülümseyerek banyonun yolunu tuttu, elini/yüzünü yıkadı, uyku tulumunu çıkardı ve salona geçti. Her gün yaptığı gibi “anne, televizyonu açabilir miyim?” diye sordu ve annesi mutfaktan seslendi “elbette Can, kahvaltını hazırlıyorum”. Karnı da çok acıkmıştı, gurul gurul sesler geliyordu. Annesi kahvaltısını minik tepsisinde salon getirdi ve o da keyifle yemeğe başladı; yumurtası, balı, salçası, sütü, zeytini vardı. Bal ve salçayı ekmekle yiyordu. Henüz peyniri sevmiyordu ama olsun; süt ve yumurtadan protein alması yeterli diyordu annesi. Kahvaltısını afiyetle yedi ve hemen dişlerini fırçaladı. Şimdi güne hazırdı:-)

Haftasonu olduğu için okul da yoktu; ödevlerini de her hafta olduğu gibi Cuma’dan bitirmişti. Koskoca 2 tatil günü onu bekliyordu, yupiiii! Ne çok şey yapabilirdi; legoları, satranç oyunu, kutu oyunları hepsi onu bekliyordu… Babasına seslendi ve birlikte lego oynamak istediğini söyledi. Babası de “elbette Can, hadi başlayalım” dedi ve birlikte harika bir uzay istasyonu inşa ettiler ve bitince sevinç ve gururla annesine gösterdiler. Annesi bu istasyona bayıldı ve aklına bir fikir geldi ve dedi ki “istersen, tema uzay istasyonu bile olabilir” doğum günün için. Can bunu düşünmemişti, neden olmasındı?

Yine doğum günü konuşmak istedi Can bunun üzerine. En sevdiği kısımlardan biri, anane, dede, teyze ve dayılarına oyuncak siparişi vermekti. Her sene doğum gününden önce, en sevdiği oyuncakları seçer (annesinin onayından geçerse tabii; yaşına uygun olmalı) ve anane ve dedesine söylerdi. Onlar da doğum gününde o oyuncakları alırdı. Çok heyecanlıydı doğum gününde hediye paketlerini tek tek açıp, içinden çıkacakları heyecanla keşfetmek. Babasıyla, eper oyuncak araştırdılar, annesi de onay verdi ve ananesine söyledi.

Bu doğum günü ne güzel bir gündü diye aklından geçirdi, herşey onun içindi, o günün kralı Can’dı. Annesi, en sevdiği içeceklerden salep ile geldi salona, ailecek salep içtiler. Sonrası annesi Can’ı kucağına aldı, saçını okşadı ve birlikte pencereden dışarı baktılar ve annesi devam etti “Can’ım, doğum gününde ne pasta ne oyun abisi ne de oyuncaklar önemli, önemli olan sensin. İyi ki doğdun ve tatlı oğlumuz oldun, seni çok seviyoruz. Madem temamız da uzay, hazırlıklara başlarız seninle.” Diye devam etti. Annesi bazen çok konuşuyordu, bazen her dediğini anlamıyordu Can annesinin ama hep güzel şeyler söylüyordu, bu çok hoşuna gidiyordu. Gülümseyerek döndü annesine “sen dünyanın en iyi annesisin, seni çok seviyorum” diyerek kocaman sarıldı. Heyecanlanmıştı doğum günü için, sadece 62 gün kalmıştı:)

Günler hızlıca geçti, okula gidiyordu Can, çok sevdiği öğretmenleri, arkadaşları ve onunla okul dışında ilgilenen ablası ile zaman geçmişti ve yarın büyük gündü. Doğum günü gelmişti. O gece erken yattı, ertesi gün için heyecanlıydı. Babası epey kitap okudu, sanırım 4.kitapta uykuya daldı ve sabah 7.00’da her zamanki gibi zımba gibi uyandı ve koşarak annesiyle babasının yanına gitti “bugün doğum günüm var, haydi kalkalım”. Annesiyle babası hızlıca uyandı ve ailecek kahvaltı ettiler. İçi kıpır kıpırdı, hemen gitmek istiyordu doğum günü mekanına. Saat daha 09:00 Can demişti annesi gülümseyerek ve doğum günü 13:00’te başlayacaktı. O yüzden biraz tv izleyebilirdi veya oyun oynayabilirdi. İşte beklenen an gelmişti; ailecek doğum günü mekanına gitmişlerdi; arkadaşları, ananesi, dedesi, teyzesi ve dayısı da gelmişti. Herkes de hediye almıştı, yupii! Sıra pasta üflemeye gelmişti ve herkes “iyi ki doğdun Can” diye hep birlikte şarkı söylüyordu. Mumları mutlulukla ve bir dilek tutarak üfledi. Dileğini sadece annesiyle paylaştı sonra; Mars’a gitmek istiyordu. Arkadaşlarıyla harika vakit geçirdi, yeşillikler içinde koşarak her tür oyunu oynadılar, ne kadar şanslıydı, onu çok seven arkadaşları vardı. Tam da hayal ettiği gibi bir doğum günüydü. Annesi bu işlerde epey iyiydi, koşarak annesine sarıldı ve “annecim, çok güzel doğum günüm, teşekkür ederim” dedi. Annesi eğilerek yüzüne gülümsedi: “Sen de tam hayal ettiğim gibi çocuksun Can’cım, hep mutlu ol” dedi. Can koşarak eğlenceye kaldığı yerden devam etti. Parti bitip, arkadaşları ayrıldığında çok yorgundu, eve dönüş yolunda uykuya daldı ve rüyasında Mars’a gittiğini gördü…Kim bilir, belki bir doğum gününü Mars’ta kutlardı, neden olmasındı? Annesi ne demişti; eğer çok çalışırsak, inanırsak tüm hayallerimiz gerçek olur ve annesi hep doğru söylerdi.

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page