Yazılara ara verdin mi diye soran dostlarım oldu oldu:-) Fikirler, cümleler, hikâyeler beynimde hep akıyor ama hayat bazen akışına gidiyor. Gerçekten “araya hayat girdi.” Tabii, İstanbul trafiğinin ikiye/üçe katlanan yoğunluğunu da unutmamak lazım, insanı maalesef yoruyor. Son dönemlerde radyoda çokça çıkan bir şarkı var “hayatı çok da şey yapmamak lazım”. Benim son dönem de biraz öyle geçiyor ama güne şükürle başlamak; sahip olduklarımızın farkına varmak galiba bu bakış açısında önemli. Hayatımın bana hediye ettiği her şeyi tüm kalbimle kabulleniyorum, güzel ailemin ve kıymetli dostlarımın, sevdiğim bir işte çalışmanın varlığına her gün şükrediyorum… Her yeni gün, öğrenmeye, öğretmeye devam ediyorum. Son altı ayda, daha çok öğrenen taraftaydım ve şanslıyım ki öğretenlerimin hepsi birbirinde iyiydi…Kitap kokusu olmadan, kelimeler olmadan hayat yavan benim için, sonunda kitabıma başladım, detaylar çok yakında!....Şimdiden imza günüm (dostlarım arasında) aklımda canlanıyor bile….
Gelelim son dönemde neler oldu, neler yaşadım, neler hissettim?
29 Ekim’ler ve Memleket Kokusu
“Bülbülü altın kafese koymuşlar, vatanım demiş”… Yaş aldıkça (yaşlandıkça değil:-)) bazı atasözleri daha anlamlı mı geliyor insana bilinmez ama gerçek şu ki, Türkiye’nin en küçük illerinden biri memleketim Bilecik. Nüfusu az, yüzölçümü az, dağlık bir coğrafyada kurulmuş, ünlü bir yiyeceği de yok. Hatta Bilecik ismiyle ilgili efsanelerden biri “Bu kadar dağlık bir arazi olduğunu bileydik, buraya göç etmezdik”ten gelmiş, zamanla “Bileydik” olmuş “Bilecik.
Gelin görün ki, baba ocağı bir başka benim için, varlıklarına şükür ettiğim annem ve babamla, baba ocağında, ne güzel anılarımız oldu yine hayatımın anlamı Can’ım ve eşimle. Covid-19’un engellediği ziyaretlerimize başlayabilmenin heyecanıyla (elbette çok kalabalıklara karışmadan, kendimizi park bahçelere atarak) düştük yollara ve annemin güzel yemekleriyle merhaba dedik memlekete 29 Ekim’de.
Galiba son dönemin en derin uykularını uyuduk, temiz hava mı çarptı; sorumluluklarım baba ocağında bir süreliğine rafa mı kalktığı için bilinmez… Akşamları Can ile beraber uyuyakalmanın keyfi bir başkaydı; annem ve babamla içtiğimiz kahveler de ayrıydı. Dibek kahvesi annem sayesinde favorim oldu:-)
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızı çocukluğumuzdaki gibi coşkuyla kutlayamıyoruz pandemiden dolayı ama Bilecik’in en yeni parkında Ata’mızla harika fotolar çektirdik Can ile. Can’ın “anne Atatürk yaşamıyor ama bizi görüyor değil mi?” sorusuna cevabım “elbette Can, kalbimizde ve aklımızda her zaman, o hep bize yol gösterecek”ti.
Bir sonraki ziyaret biriciklerim kız kardeşim ve erkek kardeşimle olsun; yeni hikayeler biriksin…
Ardından babam minik bir operasyon geçirdi, çok şükür ki hızlıca kavuştu hayatına, doktorumuza sonsuz minnetimizle… Ameliyat sonrası bakımda çığır açan annemin ise hakkı ödenmez…
Yeni Yıl Geliyor, Hoş Geliyor!
Yeni yıla günler kala, Can ile heyecanımız artıyor… Aralık ayında doğan özel insanlar da var elbette, biricik Aysun’umuz iyi ki doğmuş, yeni evin, yeni işin, yeni dostların yeni yaşında yepyeni heyecanlar getirsin sana kardeşim. Can ile klasik sade kek eşliğinde mum üflemeye bekliyoruz 🎂.
Aralık’ta kar yağar❄️ mı bilinmez ama bildiğim şu ki, nasıl kar etrafı bembeyaz süsleyerek derin bir mutluluk ve huzur hissettiriyorsa insana; okudukça, dinledikçe, anladıkça ve anlamlandırdıkça, insanın hayata dair farkındalığı artıyor ve artık bambaşka görmeye başlıyor hayatı. Gözler aynı, ama görünen şeyler o kadar farklı ki bazen.
Yeni yıldan beklentimiz aynı; tüm dünya için sağlık, huzur ve mutluluk… İnsanoğlu her şeye alışıyor ama pandemi de alışmadan bitse harika olacak. Can’ın beklentisi ise Haryy Potterlı birşeyler:-) Rahmetli ananem bazen şöyle derdi “herkes sağ olsun, yerinde olsun, gelemeseniz de olur”. Pek anlayamazdım onu o zamanlar, ama pandemide en çok söylediğim söz oldu belki de “aman sağ olalım, sağlıklı olalım, uzakları yakın ederiz elbet bir gün, yeter ki gönüller bir olsun.” Özlemi de öğrendik, bir dostla acı kahve eşliğinde yapılan sohbetin altın değerinde olduğunu. Biz, öğreneceğimizi öğrendik ey Covid-19! Sınav yapsan inan 100 alabiliriz, başka öğrenciler bulabilir misin evrende bilmiyorum ama bu öğrencileri artık rahat bırakabilirsin:-)
Sizi Can’ın kral tacıyla selamlıyorum! “Babacım ben kral tacı istiyorum (annesi kadar netti:-)” dedi ve internetten 25TL’ye aldılar ve sanırım bir ay evde bu taçla gezdi, nasıl mutlu, nasıl gururlu. Kral gibi hissetmek için aslında pek de bir şeye ihtiyacımız yok, ille de gerek duyarsak, bu tarz bir taç işe yarayabilir sanırım… Çok yakında bir doktorla sohbet etme şansım oldu ve sözü çok etkiledi beni “sağlık başımızda olan, kaybedene kadar fark etmediğimiz bir taç gibidir”.
Anlayacağınız sahip olduğumuz tüm taçların farkında olmak bizim elimizde, kaybetmeden bilirsek ise, değmeyin keyfinize… Bazen de ödüllendirmek lazım kendimizi, tıpkı Can’ın ananesinden istediği “Yılın En İyisi Can Güden” plaketi gibi. 2021 biterken, ben de kendime “yılın en iyisi” plaketi veriyorum; pandemiye rağmen, hayatıma tüm kalbimle, tüm çabamla devam ettiğim, iyi bir insan, iyi bir anne, iyi evlat vb olmak için tüm benliğimi koyduğum ve birçok insanın hayatına dokunma şansım olduğu ve birçok insan sihirli değnekleriyle değil ama güzel sözleri ve destekleriyle hayatımı aydınlattığı için. Hoş geliyorsun yeni yıl, seninle gelecek her şeyi şimdiden kabulleniyor, heyecanla bekliyorum.
תגובות