top of page

Sev, Sevil, Şükret....

Uzun zamandır yazı yazamadım, Bilecik'te baba evinde gelen ilham, 40. yaşa merhaba demenin hissettirdikleri ve 40 yıla sığan tecrübelerle, biraz iş, biraz hayat, birçok farklı konuda, epey yazı yazma fırsatı buldum... Yazdım, düşündüm, derledim, paylaştım, sanki kelimeler klavyeden aktı gitti... Çok enteresandı bana hissettirdikleri... Yazdıkça büyüdüm, büyüdükçe yazdım...

Sonra araya hayat girdi 🙂Düşüncelerim hep benimleydi ama anı yaşadım, zamana ayak uydurdum, hayat aktı gitti, tam da olması gerektiği gibi, üstelik içinde bulunduğumuz salgına rağmen, elbette yeni kurallara uygun olarak... Önce Can'ın 4 farklı doğum gününü yaptık, koronaya rağmen aile içinde, farklı lokasyonlarda ve en son can dostlarıyla bahçede... Prof. Selçuk Şirin'in dediği gibi "Can'la anılarımıza çok güzel yenilerini ekledik".

Ardından, Can, ilkokul 1.sınıfa başladı, ilk gün, gözyaşlarımı saklamak için epey uğraştım Can'dan, önünde upuzun bir eğitim hayat var, okumayı sevsin, araştırsın, sorgulasın en büyük temennim öğrendiklerini... Koronalı ortamda, maskeli, ateş ölçülerek ve eline dezenfaktan sıkılarak okul bahçesine bırakmak başta sanki korku filmlerindeki gibi hissettirdi bana. Fark ettim ki, 6 yaşındaki Can, çok hızlı adapte oldu yeni okuluna, yeni kurallarına... Okulun yedinci haftasına geldiğimizde ise, okulunu seven, mutlu giden, öğrenen ve öğrendiklerini heyecanla paylaşan bir Can var, ne mutlu bana...

Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım aracılığıyla, yepyeni bir eğitime başlayacağım, bana açacağı ufuklar için inanılmaz heyecanlıyım... Bakalım kimlerle tanışıp, neler öğreneceğim... Öğrenmek benim için su gibi, hava gibi... Paylaşmak da... Umarım paylaşabileceğim nice güzel fikirlerim ve belki yeni yazılarım olacak...

İlk işimde tanıdığım ve hayatımda çok özel bir yeri olan bir dostum aracılığıyla da, yepyeni bir kapı açıldı hayatımda, ince eleyip sık dokuyarak uzun zamandır devam eden iş arayışım tam da istediğim gibi bir rolle sonuçlandı ve yaklaşık 1 yıllık bir aradan sonra, yeniden sahalardayım. Açıkçası, çok özledim o adrenalini, bazen baskıyı, başarıyı, takım olmayı, paylaşmayı ama en çok da üretmeyi, bağlı bulunduğum kurum ve elbette ülkem için... Dün izlediğim bir belgeselse, çok etkiledi beni. Hiç anlamadığım basketbol sayesinde, takım olmak için "biz" olmak gerektiği ile ilgili harika bir felsefe öğrendim: Ubuntu

Vaktiniz olunca mutlaka izleyin...

"Daha iyi halimize ulaşmak için, birbirimize ihtiyacımız var". Çevremizdekiler daha iyi oldukça, biz daha iyiyiz. Korona da zorunlu olarak öğretti bunu bize maalesef :-( İnanıyorum ki, birçok insan, diğerlerini düşündüğü için, çevrelerindeki insanlar, artık çok daha iyi...

"Ben, ben olduğum için sen, sensin" (Kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/Ubuntu) Ne müthiş, değil mi?

İş hayatındaki felsefem hep Ubuntu oldu ve yeni hikayemde de aynı felsefeye devam:

Ubuntu'ya inanan bir insan diğerlerine açıktır, diğerlerine olumludur, diğerleri iyi ve yetenekli olduğunda tehdit altında hissetmez, onun daha büyük bir bütünün parçası olduğunu bilmekten gelen bir özgüveni vardır ve diğerleri aşağılandığında, küçük düştüğünde, zulme uğradığında ya da ezildiğinde kendini de aşağılanmış hisseder.(Kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/Ubuntu)

Çok sevilerek büyümek bir şanstı ve ne mutlu ki, hayatımda hem çok sevdiğim ailem ve dostlarım var, hem de sevildiğimi çok ama çok hissediyorum..."Ye, Dua Et, Sev" filmi gibi oldu biraz ama mutluluğu aramanın veya ötelemenin aslında ne kadar yanlış olduğunu çok şükür ki keşfedeli epey oldu, yaşadığım her an, aldığım her nefes için binlerce şükür... Erkek kardeşimin Bilecik'te albümlerin arasından paylaştığı bir fotoğraf ise, işte bu yazıyı yazmama vesile oldu... Hayat, güzel anıları hatırladıkça ve yanına yenilerini ekledikçe güzel...

Çok şükür ki, bugün yeni güzel anıları ekledik hayatımıza çok sevdiğimiz dostlarımızla, yeni kurallarımıza uygun, yeşilliklerin arasında, Kemerburgaz Kent Ormanı'nda... Çardakta, evden getirilen kahvaltılık malzemeleriyle, şen kahkahalar ve harika sohbet ile, çimlerde yuvarlanan çocuk sesleri arasında... Kah bir filmi paylaşarak, kah çocuklarımızın okulunu anlatarak, kah eşlerimizden dert yanarak... Çimlerde sandalyeme oturmuş, engin yeşilliklere bakarken, "Sweat Magnolias" düştü aklıma... Uzun zaman sonra TV izleme fırsatım olunca, çok keyifle izlediğim "Sweat Magnolias" tam da bizi anlatıyordu sanki... Her daim, her şeye rağmen, durmadan hayata devam... Sevgiyi ve güzeli paylaşarak ama zorluklardan ise asla yılmayarak; azıcık yoldan saptığımızda ise, yola devam edecek gücü birbirimizde bularak...

Son dönemin en önemli öğretilerinden biri de, yine çok özel bir dostumun çok emek vererek hazırlandığı "ThetaHealing" eğitimi oldu, önceleri az ön yargılı yaklaşmış olabilirim, ne olur kusura bakma ama inan artık daha farklı bakıyorum hayata Tuba'cım...Yeni yolun, açık olsun, hayatına dokunduğun danışanların çok olsun...Sözcüklerin gücünün daha farkındayım artık, her sözcük ve aklımdan geçen her düşüncenin, aslında hayatımı ve kaderimi nasıl etkilediğini fark ettim sayende... Daha yolum var ama ne mutlu bana ki iyi bir başlangıç yaptım... Liseden beri hayatımda olan tüm Özcankuşlar'ımı çok ama çok seviyorum, kıtalar ve yıllar ayıramadı, ayıramasın...

Tüm bu eğitimler ve öğretiler, sanırım beni bir şekilde bir konunun eğitmeni yapacak:-) Onu da ilerleyen dönemlerde, ben de inşallah keşfedip, paylaşacağım...Şimdi üretme zamanı: yeni işimde, yeni hayallerimle, yeni edineceğim dostlarımla yepyeni ufuklara yelken açmayı sabırsızlıkla bekliyorum...

Çok sevdiğiniz, sevildiğiniz ve şükrettiğiniz bir hayatınızın olması dileğiyle 🙏....

3 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page